Ceza Hukukunda İspat ve Hukuka Aykırı Deliller

Ceza Hukukunda İspat ve Hukuka Aykırı Deliller


Hukuka Aykırı Delil Nedir?

Ceza muhakemesi hukuku kurallarına aykırı elde edilmiş delillerdir, bu deliller mevcut uyuşmazlığın çözümü amacı ile kullanılamazlar. Ceza yargılamasında maddi gerçeğin ortaya çıkması esas olandır. Maddi gerçeği araştırmakla mükellef olan mahkeme, yargılamaya katılanların söylemleri ve istemleri hatta şüpheli veya sanığın ikrarı ile bağlı değildir, dolayısı ile iddia ve savunma makamlarının öne sürmediği veya süremediği delilleri araştırmak zorundadır.

Durum böyle olsa bile hukukun çizdiği çerçeveden dışarı çıkılmaması, gerçeğin bu çerçevede ortaya çıkarılması, delillerin hukuka uygun biçimde toplanması gerekir. Delil yasağı iki şekildedir: Hukuka aykırı delil toplama ve hukuka aykırı delili değerlendirme yasağı.

Hukuka Aykırı Delil

Hukuka Aykırı Delil Toplama Yasağı

Hukuk kuralları ile sarahaten yasaklanmış yöntemler ya da açıkça yasaklanmış olmasa dahi usul kurallarına aykırı yöntemler ile delil toplamak yasaktır. Delil elde etme yasağının birincil muhattabı savcılar ve kolluk ekipleridir. 

Örneğin ceza muhakemeleri kanunu yüz on sekizinci maddenin birinci fıkrası gereğince Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalar hariç Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz. 

Bu aramada bulunan deliller hukuka aykırıdır. Diğer bir örnek ise ceza muhakemeleri kanununun 135. maddesi gereğince Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Bu kayıtta ortaya çıkan deliller hukuka aykırıdır ve mahkemece hükme esas alınmaz. 

 

Hukuka Aykırı Delilleri Değerlendirme Yasağı

Bazı hukuka aykırı delillerin doğrudan değerlendirilmesi yasaktır. Hukuka aykırı delillerin değerlendirilmesi bireylerin hukuki güvenliğini yok etmektedir. İnsanların hukuki anlamda güvenliğinin olmaması hukuk devleti özelliği ile çeliştiğinden bu ilke temel ilkelerden biridir. Ayrıca bu ilke kolluk kuvvetlerinin keyfiliğinin önüne geçme fonksiyonunu sağlar. Bazı görüşler mutlak delil yasakları ve nispi delil yasakları olarak ayırmakta hukuka aykırı delilleri bir derecelendirmeye tabi tutmaktadır. 

Ancak bu görüşe katılmak Anayasanın 38/6.maddesindeki kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kullanılamayacağı ve hükme esas alınamayacağına ilişkin hükmünü ve CMK’nın 217/2.maddesindeki “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” hükmünü yok saymaktır. Hukuka aykırılığın az veya çokluğa göre nitelendirilmesi mümkün değildir. Yargıtay birçok kararında bu görüşü benimsemiştir. Bununla birlikte yargıtayın nispi değerlendirme yasağı görüşünü savunacak nitelikte içtihatları da vardır. 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 13.03.2012 tarih ve E.2011/8-278, K.2012/96 sayılı kararında şekle uyulmadan toplanan delillerin hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmemesi gerektiğini savunmuştur. Fakat bu görüş daha önce de belirttiğimiz üzere hukuka olan güveni yok etmektedir. Peki hukuka aykırı delilin, ortaya çıkardığı başka bir delil hukuka aykırı mıdır? hukukumuzda bununla ilgili bir hüküm bulunmamakla birlikte yargıtay somut olaya göre durumun değerlendirilmesini uygun bulmuştur. 

Hukuka Aykırı Delil

Bizce hukuka aykırı delilin ortaya çıkardığı delil de hukuka aykırı sayılmalıdır çünkü, örneğin kolluk kuvvetlerinin işkencesi sonucu suçunu kabul etmiş biri aynı zamanda suçu işlerken kullandığı aletin yerini söyler ve bu alet dolaylı ortaya çıkmış hukuka uygun delil sayılır ise kolluk kuvvetleri işe yaradığı düşüncesi ile bunu keyfiyete dökerek ve tekrarlayarak hukuka olan güveni yok edebilirler. 
Bu noktada akla şu soru gelmektedir şahsın suçu işlediği bilindiği halde hukuka aykırı sayılan delillerin yok sayılması durumu mağdurun hakkının da yok sayılması demek değil midir? buna verecek cevabımız, soruşturmayı ve kovuşturmayı yürüten görevliler hukuka uygun deliller toplamak ile mükelleftirler.

İspat ve Araçları: ceza muhakemesinde ispat araçları, sanık ve tanık beyanları, ilgililerin ve diğer kişilerin beyanları; sözlü, sesli açıklamalar ve görsel araçlardır. Ceza muhakemesinde delil serbestliği ilkesi kabul edilir. Bunun sonucu olarak her şey delil olabilir, ilgililer delil gösterebilir, sanığın ispat yükü bulunmaz, deliller öne sürülürken herhangi bir zaman sınırlaması yoktur. Ceza muhakemesinde hukuk muhakemesinin aksine ispat yükü yoktur. Ceza hukukunda deliller beyan, belge ve belirtilerdir.

Şüpheli veya Sanığın Beyanı: Şüpheli veya sanık beyanlarında kendini savunabilir, suçunu ikrar edebilir veya susma hakkını kullanabilir. Sanığın yemin etme yükümlülüğü bulunmaz fakat kimliği hakkında doğru bilgi vermek zorundadır. Sanığın ifadesi alınırken uyulması gereken kurallar kanun hükümleri ile düzenlenmiştir: 
Madde 147 – (1) 
Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:

a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.

b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.

c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.

d) 95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir.

e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.

f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.

g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.

h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır.

i) İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar yer alır:

1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.

2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.

3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.

4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı.

5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri

İfade alma ve sorguda yasak usuller

Madde 148 –
(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.

(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.

(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.

(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.

(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir. 

Hukuka Aykırı Delil

Tanık Beyanı: olay hakkında bildiklerini anlatmak ile mükellef olan kişinin verdiği beyanlardır. Tanıkların yemin etme, çağrıya uyma ve beyanda bulunma yükümlülükleri mevcuttur. Bazı durumlarda tanıklara tanıklıktan çekinme hakkı verilmiştir. Tanıklıktan çekilebilen kişiler şu kişilerdir:
Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler. Bu kişiler ilgilinin rızası olsa dahi tanıklıktan çekinebilirler.
Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler. Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler. Ayrıca tanıklar ceza muhakemeleri kanunu madde 48 fıkra1 hükmünce bazı sorulara yanıt vermekten çekinebilirler.
 

Bir diğer alakalı içeriğimiz "Resmi Ve Özel Evrakta Sahtecilik".

Yorumlar (0 Yorum)

    Bu yazıya hiç yorum yapılmamış. İlk sen yorum yap.

Yorum yapabilmek için lütfen Giriş Yap